11 Şubat 2016 Perşembe

Koşma

Aşık edebiyatının en sevilen ve en yaygın olan nazım şeklidir. İslamiyet öncesi Türk Edebiyatı'nda 'koşuk' nazım biçimine denk gelir. Aşk güzellik, tabiat, yiğitlik, ayrılık, gurbet, nasihat, dünyadan ve talihten yakınma, ölüm gibi konuşar işlenir, nazım türü olarak lirik şiirlerdir.
11'li hece ölçüsüyle yazılırlar. Yaygın olarak 6+5 ya da 4+4+3 duraklarla oluşturulurlar. Dörtlükler halinde oluşturulurlar ve dörtlük sayısı genellikle 3-5 arasındadır. Uyak düzeni genellikle abab / cccb / dddb şeklindedir; ilk dörtlüğün uyağı çapraz uyak da olabilir, düz uyak da.
Şairler, koşmaların son dörtlüğünde takma isimlerini, yani mahlaslarını söylerler. Bu dörtlük 'tapşırma dörtlüğü' oalrak adlandırılır.
Koşmalar konularına göre güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt gibi çeşitlere ayrılır.

Koçaklama: Yiğitlik, kahramanlık ve savaş konularını, coşkun ve yiğitçe bir üslupla işleyen epik şiirlerdir.

Benden selam olsun Boyu Beyi'ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir

Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icad oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır

Köroğlu düşer mi yine şanından
Ayırır çoğunu er meydanından
Kırat köpüğünden düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır.  (Köroğlu)

Güzelleme: İnsan, tabiat, aşk, ayrılık, sevgi gibi konularda anlatılanı övmek amacıyla yazılan lirik şiirlerdir.

Kadir Mevlâm senden bir dileğim var,
Şu dileğim kabul eyle Yaradan.
Dört dilek diledim ziyana gitti,
Ağlattığın kulu güldür Yaradan.

Kömür gözlüm ne salının karşımda,
Gündüz hayalimde, gece düşümde.
Bir güzelin sevdası var başımda,
Yar sevdası çetin olur yaradan.

Nasıl vazgeçeyim şu şirin candan,
Adam vazgeçer mi böyle civandan?
"Ben güzelim" deyip kaçıyor benden,
O da benim gibi kuldur Yaradan.

Karac'oğlan der ki yakıp yandırma,
Şu gönlünü engin yere kondurma.
Azrail gönderip canım aldırma,
Sevdiğime canım aldır Yaradan. (Karacaoğlan)

Taşlama: Herhangi bir kimseyi veya toplumun bozuk yönlerini eleştirmek için yazılan şiirlerdir.  Divan edebiyatında 'hicviye', Batı edebiyatında 'satirik', günümüz edebiyatında 'yergi' ile karşılanırlar. 

Adalet kalmadı hep zulüm doldu
Geçti şu baharın gülleri soldu
Dünyanın gidişi acayip oldu
Koyun belli değil kurt belli değil

Başım ayık değil kederden yastan
Ah ettikçe duman çıkıyor baştan
Haraba yüz tuttu bezm-i gülistan
Yayla belli değil yurt belli değil

Çark bozulmuş dünya ıslah olmuyor
Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor
Aşık Ruhsat dediğini bilmiyor
Yazı belli değil hat belli değil (Ruhsati)

Ağıt: Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan üzüntüyü dile getiren şiirlerdir. İslamiyet öncesi Türk Edebiyatı'nda 'sagu', Divan Edebiyatı'nda ise 'mersiye' ile karşılanır.

SEFİL BAYKUŞ

Sefil baykuş ne gezersin bu yerde
Yok mudur vatanın ellerin hanı
Küsmüş müsün selamımı almadın
Şeyda bülbül şirin dillerin hanı

Ecel tuzağını açamaz mısın
Açıp da içinden kaçamaz mısın
Azat eyleseler uçamaz mısın
Kırık mı kanadın kolların hanı

Bir kuzu koyundan ayrı ki durdu
Yemez mi dağların kuş ile kurdu
Katardan ayrıldın şahan mı vurdu
Turnam teleklerin tellerin hanı

Aç mısın yok mudur ekmeğin aşın
Odan ne karanlık yok mu ataşın
Hanıdır güveğin hanı yoldaşın
Hani kapın bacan yolların hani

Kara yerde mor menekşe biter mi
Yaz baharda İshak kuşlar öter mi
Bahçede alışan çölde yatar mı
Uyan garip bülbül güllerin hani

Bunda yorgan döşek yastık var mıdır
Bu geniş dünyada yerin dar mıdır
Dalın tahta duvar önün yar mıdır
Yeşilbaşlı sonam göllerin hani

Dolanırdın sol u sağlarımızda
Körpe maral idin dağlarımızda
Taze fidan idin bağlarımızda
Felek mi budadı dalların hani

Düğününde acı şerbet içildi
Gelinlik esbabın dar mı biçildi
İlikle düğmeni göksün açıldı
N’oldu kemer beste bellerin hani

Alışmış kaşların var mı kınası
Alayıdı o gözlerin binası
Kocaldın mı on beş yılın sonası
Yok mudur takatin halların hani

Emmim kızı aç kapıyı gireyim
Hasta mısın halın hatrın sorayım
Susuz değil misin bir su vereyim
Çaylarda çalkanan sellerin hani

Civan da canına böyle kıyar mı
Hasta başın taş yastığa koyar mı
Ergen kıza beyaz bezler uyar mı
Al giy allı balam şalların hani

Her gelip geçtikçe selam vereyim
Nişangâh taşına yüzüm süreyim
Kaldır nikabını yüzün göreyim
Ne çok saralmışsın alların hani

Yatarsan gaflette gamsız kaygusuz
Nenni balam nenni kalma uykusuz
Hem garip hem çıplak hem aç hem susuz
Felek fukarası malların hani

Daha seyrangâha çıkamaz mısın
Çıkıp ta bağlara bakamaz mısın
Kaldırsam ayağı kalkamaz mısın
Ver bana tutayım ellerin hani

Sen de HIFZI gibi tezden uyandın
Uyandın da taş yastığa dayandın
Aslı Hanım gibi kavruldun yandın
Yeller mi savurdu küllerin hani

Kağızmanlı HIFZI
- See more at: http://www.mehmeteminturkyilmaz.com.tr/i/1556/kagizmanli-hifzi-siirleri-/-sefil-baykus/#sthash.xhHYjGsv.dpuf
SEFİL BAYKUŞ

Sefil baykuş ne gezersin bu yerde
Yok mudur vatanın ellerin hanı
Küsmüş müsün selamımı almadın
Şeyda bülbül şirin dillerin hanı

Ecel tuzağını açamaz mısın
Açıp da içinden kaçamaz mısın
Azat eyleseler uçamaz mısın
Kırık mı kanadın kolların hanı

Bir kuzu koyundan ayrı ki durdu
Yemez mi dağların kuş ile kurdu
Katardan ayrıldın şahan mı vurdu
Turnam teleklerin tellerin hanı

Aç mısın yok mudur ekmeğin aşın
Odan ne karanlık yok mu ataşın
Hanıdır güveğin hanı yoldaşın
Hani kapın bacan yolların hani

Kara yerde mor menekşe biter mi
Yaz baharda İshak kuşlar öter mi
Bahçede alışan çölde yatar mı
Uyan garip bülbül güllerin hani

Bunda yorgan döşek yastık var mıdır
Bu geniş dünyada yerin dar mıdır
Dalın tahta duvar önün yar mıdır
Yeşilbaşlı sonam göllerin hani

Dolanırdın sol u sağlarımızda
Körpe maral idin dağlarımızda
Taze fidan idin bağlarımızda
Felek mi budadı dalların hani

Düğününde acı şerbet içildi
Gelinlik esbabın dar mı biçildi
İlikle düğmeni göksün açıldı
N’oldu kemer beste bellerin hani

Alışmış kaşların var mı kınası
Alayıdı o gözlerin binası
Kocaldın mı on beş yılın sonası
Yok mudur takatin halların hani

Emmim kızı aç kapıyı gireyim
Hasta mısın halın hatrın sorayım
Susuz değil misin bir su vereyim
Çaylarda çalkanan sellerin hani

Civan da canına böyle kıyar mı
Hasta başın taş yastığa koyar mı
Ergen kıza beyaz bezler uyar mı
Al giy allı balam şalların hani

Her gelip geçtikçe selam vereyim
Nişangâh taşına yüzüm süreyim
Kaldır nikabını yüzün göreyim
Ne çok saralmışsın alların hani

Yatarsan gaflette gamsız kaygusuz
Nenni balam nenni kalma uykusuz
Hem garip hem çıplak hem aç hem susuz
Felek fukarası malların hani

Daha seyrangâha çıkamaz mısın
Çıkıp ta bağlara bakamaz mısın
Kaldırsam ayağı kalkamaz mısın
Ver bana tutayım ellerin hani

Sen de HIFZI gibi tezden uyandın
Uyandın da taş yastığa dayandın
Aslı Hanım gibi kavruldun yandın
Yeller mi savurdu küllerin hani

Kağızmanlı HIFZI
- See more at: http://www.mehmeteminturkyilmaz.com.tr/i/1556/kagizmanli-hifzi-siirleri-/-sefil-baykus/#sthash.xhHYjGsv.dpuf
Göz gamın ne olduğunu bilseydi,
gökyüzü bu ayrılığı çekseydi,
padişah bu acıyı duysaydı;
göz gece demez gündüz demez ağlardı,
gökler yıldızlara, güneşle, ayla
gece demez gündüz demez ağlardı.
padişah bakardı ününe,
tacına, tahtına, tolgasına, kemerine,
gece demez gündüz demez ağlardı.

Gül bahçesi güzün geleceğini duysaydı,
uçan kuş avlanacağını bilseydi,
gerdek gecesi bu özlemi görseydi;
gül bahçesi hem güle hem dala ağlardı,
uçan kuş uçmaktan vazgeçer ağlardı,
gerdek gecesi öpüşmeye, sarılmaya ağlardı.

Zaloğlu bu zülmü görseydi,
ecel bu çığlığı duysaydı,
cellâdın yüreği olsaydı;
Zaloğlu savaşa, yiğitliğe ağlardı,
ecel bakardı kendine ağlardı,
cellât, yüreği taş olsa, ağlardı.

Kumru, başına geleceği duysaydı,
tabut, içine gireni bilseydi,
hayvanlarda bir parça akıl olsaydı;
kumru selviden ayrılır ağlardı,
tabut omuzda giderken ağlardı
öküzler, beygirler, kediler ağlardı.

Ölüm acılarını gördü tatlı can,
koyuldu işte böyle ağlamaya.
Olanlar oldu, gitti dostum benim.
şu dünya bir altüst olsa, aülasa yeri var.
öylesine topraklar altında kalmışım. (Mevlana)
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder